Dinlediğimiz müzik, açıklanabilir mâkul değerler içerisindedir. Çeşitli iletişim disiplinlerinin; dil, sosyoloji, davranış biçimi, duygu ve psikolojik aktarımın sonucunda açığa çıkar. Bir müzik öyle usulca ortaya çıkagelmez. Onun kendi içinde bir olgunluğu ve doygunluğu oluşması gerekir. Kendi kültürü içerisinde ikna edici bir dizi vurgu ve ifade biçimiyle tüm bu verilerin aktarımı esnasında kültür-iletişim disiplinleriyle birlikte konvansiyonel bir çıkarıma ulaşması gerekmektedir. Müziğin kültürle doğrudan ilişkisi vardır. Kültür içerisinde kültürel dokunun varlığıyla ivmelenmesi, sönümlenmesi olasıdır. Kültür zorlanmasıyla, kendiliğinden kültürlenmeyle, günlük yaşamın seyrinin tüm bileşen ve imkânlarıyla bir müzik ürettiğini söyleyebiliriz.
Kızıldeniz’den, Basra Körfezi’ne kadar uzanan Osmanlı sömürgesiyle coğrafyamıza getirilen “klasik türk musîkisi” esasında Ortadoğu müziğidir. Nispeten gelişimi içerisinde Ege’li Yunan’lar dâhil olacaklardır. Tespit edilen 590 civarında makam vardır. Ancak bunların çok azı Osmanlı coğrafyasında tasarlanmıştır. Günümüzde kullandığımız, üzerinde eser üretilebilen makam sayısı 30 civarındadır. Ancak icracıların Osmanlı’ya getirilmesiyle, Anadolu’da bir “zorla kültürleme” saray (Cumhuriyet sonrası İstanbul soylusu) müziği formu olarak addedilecektir. Bu örnekte olduğu gibi kültürlemenin, müziğin gelişimi içerisinde en temel etken olduğu ortadadır. Koşullu veya dolaylı yoldan deneyimleme yoluyla edinilen türler de vardır. Bu gibi geçirgenliklerin müziğin form ve icrasında çeşitlemeler oluşturması, bazı ara formlara dönüşmesi söz konusu olabilir. Müziğin toplum içinde kabul görülürlüğü, birbirine paralel olan bilişsel dokunun tutarlığıyla ilgilidir. Kabul görmeyen, karşılık bulmayan eserin acı sebebi uzlaşıya kapalı olması – belki de yenilik kazandırma çabasından olabilir. Uzlaşıdan kast ettiğim konvansiyonellik bu noktada kritik bir etkendir.
Müzisyen müziği icraya, yorumlamaya başlamasıyla enstrümanın icrada kullandığı vuruş, tutuş, vurgu ifadeleri bugün müzisyenler ve dinleyiciler arasında “hisli” ya da “duygulu” müzik olarak açıklanır. Oysa ki, buradaki hisli olma koşulu ve duyguyu belirleyen etken doğrudan doğruya kültürel tutarlılığın doygunluğuyla orantılıdır. Tüm bu tutum ve beklentilerin evrensel olabilmesi mümkün değildir. Türkünün, deyişin, klasik türk musîkisindeki bir taksim veya girizgâhın karşılığı icrayı ve yorumlamayı yapan kişinin kültürel kodlarıdır. Bu kodların okunması, izaha getirilmesi kolay olmayacaktır. Yaşam döngüsü içerisinde kendi kırılganlıkları, hassasiyetleri, acıları, mâneviyatları bir başka coğrafyada benzerlik göstermeyecektir. Pozantı’da İnce Memed türküsünü okuyan yaşlı bir kadının içindeki ruh risalesi, Dersim’de semâh dönerken ellerini savurup Âliyi çağırması coğrafya izlerinin dışında kalan kişi tarafından anlaşılmayacaktır. Ege müziklerindeki pornografik dil seğertmeleri, Torosların kuzeyindeki Tahtacılar için derinlik vaad etmeyecektir. Neyzen Tevfik’in “ilticagâhım Ali” tasavvuru, bağlamanın tevhid perdesi üzerinde okunan bir deyişle benzerlik dahi gösteremez.
Tam bir benzerlik olgusu, tam bir his kabiliyeti içinde olması beklenmeyecektir. Kültürün evrenselleştirilmeye çalışılması, müziğin bir eğlence anlayışı olması yönünde çalışan akıl kalıplarıyla aynı fikirle – aynı modernist tedrisattan çıkmaları tesadüf değildir.
Bir müziği icraya veya yorumlamaya çıkarken, bir yerde müziğin evrenselliğinden bahseden müzisyenlere bu soruyu sormayı ihmal etmeyin:
Hangi duygu ve ifade biricik acı kadar özgül değildir?
Bir Yol Gazetesi
Sponsor: Müzik Aletleri