Dervişliğin müsebbibi, bâtından gelir. Bâtına vâkıf olmuş kişi, içre bir arınmadan geçer. İnsan üstü gelişimini, geçmiş ve gelecek arasında kurduğu günlük yaşamının içinde gerçekleştirir. Geçmişle olan saplantılarını aşmış, gelecek kaygısı taşımamaktadır. Taşıdığına inandığı sırlar, günümüz modernizminin bilimsel deneyimlerinin kökenidir. Kendi tasarrufunda kurduğu iç dünyasını, çevresel etkilere aldırış etmeksizin değiştirmeye çabalar. Geleceği, ikna çabasıyla örgütler. Derviş için mümkünsüzlük yoktur. Birçok işte, birçok yerde bulunduğu her işte en verimli işçiliği arz eder. Beden ve kimlik arayışını sadeleştirme üzerine kurar. Sosyoloji sadelikten kavramsallaştırmaya doğru durmaksızın argümanlar üretirken, sanat kavramsallaşmayı sadeleştirerek takriben dindiricidir. Dervişin iç dünyası, sosyoloji ve sanat aktarımındaki tek yönlülüğe benzer. Bedenin iptilası olduğu nesnel dünyaya karşın dengeleri alt üst edecek yargı düzenine sahiptir. Adalet terazisine terkibini oturtup yargılayarak, takriben kendini yakıp yıkacak kişidir. Acı, ıstıraptan fevkalâde çıkış yolları inşa ederek yol göstericidir. Girdiği karanlık yollardan her çıktığında, mahlası ile mutlak bir suretle eser üretir. Yaşadığı döneme müdahil olmayan kişi, derviş olamaz. Hayatın olanaklarından arınarak köşeye çekilen kişi, ehlileşmiş dolayısıyla yozlaşmıştır. Hristiyan keşişliği, İslam alimliğinin “çile” çekme biçimi, bâtın olanın seçimi olmaz. Kişi dervişlik yoluna çıktı mı, yaşadığı dönemin sorunlarıyla mücadele eder. Onun için otoriter, ehlileşmiş olan köktencilik yıkılmalıdır. Bu sebeple dervişler iktidara taş atan kişiler olarak anılmaktadır. Pir Sultan Abdal’ın Suriye sürgünü sonrasında Anadolu’ya dönmesi, attığı taştan yargılanmasına af almak üzere değildir. Bilâkis, kendi başlattığı hikâyesini kendi bıçağıyla sonlandırma iradesidir. Kendini sakınma, korunma ihtiyacı ile sırtını yaslayan kişi Anadolu ozanlarının dilinde çokça kez alay konusu olmuştur. Dervişler son yarım asırda ardılı olacak toplumlar tarafından kutsal ve değerler silsilesi ile taçlandırılmışlardır. Mensubu olmadığı bir tanrı ile ehlileştirilmişlerdir. Gerçekte, bundan ziyân gören toplumun yanlış yorumlamasıdır. Bâtın kişi, bütün bu meselelerin esasında mitolojik değerlerle örülmüş, katma değerli bir edebiyat ürünü olduğunun farkındadır. Onun için bu masalsı kültür, hâyâl ve masalın arasında dokunmuş yeryüzüne yerleştirilmiş döngüdür.
Varlıkta ve söylemde mülkiyetin reddiyesini veren, yüzlerce yıl öncesinden gelen bu dipsiz dalga, günümüz ekonomi-politik savunularını baş aşağı etmektedir. Bakunin’in başını döndürmese de, bazı olasılıkların ekonomi-politik eleştiri ve yıkımcılığının dervişâne bir yaşam ile örgütlenmesi elzemdir. Dervişler, daha iyi bir cevap için daha iyi soru sormak için yola çıkarlar.
Belki bir gün kendi hikâyemizi bitiremeyebiliriz, ancak yaşayan bir dünya için yaşayan bir soru bırakabiliriz. Marcos’un devrimci yolculuğunda, sorarak yürüyor olduğunu unutmadan…
Bir Yol Gazetesi